|
Tweet |
Ben Melek Beyza Gür, Acıbadem Üniversitesi Beslenme ve Diyetetik Bölümü mezunuyum. 24 yaşındayım. Her zaman sağlıklı yaşamı benimsemiş, beslenmenin hem beden hem de zihin üzerindeki etkilerine inanan biriyim. Ne yediğimin, nasıl beslendiğimin enerjimi ve ruh halimi ne kadar değiştirdiğini erken yaşlarda fark ettim.
Bu yaşam tarzının bana iyi geldiğini gördükçe, aynı farkındalığı insanlara kazandırma isteği duydum. Diyetisyenlik benim için yalnızca bir meslek değil; insanların bedenleriyle barışmalarına, kendilerini daha iyi hissetmelerine katkı sunabileceğim anlamlı bir alan.
Spor yapmak da bu bütünlüğün bir parçası; hem kendi yaşam rutinimde hem de danışanlarıma verdiğim önerilerde hareketin önemini vurgulamaya özen gösteriyorum.
Danışanlarımın hedeflerine ulaştıkça yüzlerinde oluşan o mutluluğu görmek, mesleğime olan bağlılığımı her gün yeniden güçlendiriyor.
Danışanlarımın sadece kilo vermelerini değil, aynı zamanda bu süreçte hem bedensel hem de mental olarak güçlendiklerin görmek beni en çok motive eden şey. Onların yaşamlarına dokunmak, küçük adımlarla büyük değişimler yaratabildiklerini görmek tarif edilmez bir mutluluk.
Her danışanla birlikte aslında bir yol arkadaşlığı yapıyoruz. Sürecin her adımında onların mutluluklarını, motivasyonlarını ve kendilerine olan inançlarının artışını paylaşmak, mesleğime olan tutkumun en güçlü kaynağı.
Bir diyetisyenin günü genellikle oldukça dinamik geçiyor diyebilirim. Sabah saatlerinde danışan görüşmeleri, vücut analizleri ve beslenme öykülerinin değerlendirilmesiyle başlıyor. Ardından her bireye özel, yaşam tarzına ve sağlık hedeflerine uygun beslenme programları hazırlanıyor.
Günün ilerleyen saatlerinde ise takip görüşmeleri, motivasyon görüşmeleri ve gerektiğinde plan güncellemeleri yapılıyor. Ben de bu süreçte hem danışanlarımın gelişimini yakından izlemeye hem de alanımdaki yenilikleri ve güncel bilimsel çalışmaları takip etmeye özen gösteriyorum.
Günün bir kısmını mutlaka hareket etmeye ve dengeli bir yaşam rutini sürdürmeye ayırıyorum; çünkü danışanlarıma önerdiğim yaşam tarzını kendim de içselleştirmeyi çok önemsiyorum. Bu sayede hem fiziksel hem mental olarak daha dengede kalabiliyorum.
Son yıllarda insanların beslenme konusundaki farkındalıklarının belirgin şekilde arttığını gözlemliyorum. Artık sağlıklı yaşamak, sadece kilo vermek için değil, uzun vadede kaliteli ve dengeli bir yaşam sürdürmek için de önemseniyor. Özellikle genç nesilde “sağlıklı yaş almak” bilincinin güçlendiğini görmek çok sevindirici.
Sosyal medya da bu farkındalığın artmasında önemli bir rol oynuyor. Elbette bilgi kirliliği hâlâ mevcut, ancak insanlar artık gördükleri her bilgiyi sorguluyor, kendilerine ve yaşam tarzlarına en uygun olanı seçip uygulamaya özen gösteriyor. Bu da toplumun beslenme konusundaki bilinç düzeyinin gerçekten olumlu yönde ilerlediğini gösteriyor.
Açıkçası ben de beslenme ve diyetetik okumadan önce diyetisyenliği yalnızca kilo verdiren bir meslek olarak düşünüyordum. Ancak eğitim sürecimde beslenme biliminin bunun çok ötesinde bir alan olduğunu fark ettim.
Diyetisyenlik; metabolik hastalıklarda, çocuk ve yetişkin hastalıklarında, sporcu beslenmesinde, bariyatrik cerrahi süreçlerinde ve daha pek çok farklı durumda kişiye özel beslenme planlamasını kapsayan çok geniş bir disiplin.
Yani aslında diyetisyenlik, yaşamın en temel davranışı olan “beslenme”yi her yönüyle ele alan bir bilim dalı. En yaygın yanılgı ise hâlâ sadece kilo verdirmekten ibaret sanılması. Oysa biz insanların yaşam kalitesini artırmayı, bedenlerini doğru besinlerle desteklemelerini ve sürdürülebilir bir sağlıklı yaşam alışkanlığı kazanmalarını hedefliyoruz.
Denge kelimesi benim için çok değerli, çünkü hayatın her alanında olduğu gibi beslenmede de denge çok önemli bir yere sahip. Her bireyin kendi yaşam tarzına, ihtiyaçlarına ve hedeflerine göre kurduğu denge farklıdır.
Diyetle alınan makro (karbonhidrat, protein, yağ) ve mikro (vitamin, mineral) besin öğelerinin dengeli olması, yeterli su tüketimi ve beslenmede çeşitlilik bu noktada en temel prensiplerdir.
Elbette bir diyetisyen olarak benim de bazen sağlıklı beslenemediğim günler oluyor; ama önemli olan mükemmel olmak değil, o dengeyi yeniden kurabilmek. Beslenmede sürdürülebilirliği sağlayan şey de tam olarak bu bakış açısı.
Aralıklı oruç, aslında benim de zaman zaman farkında olmadan uyguladığım bir beslenme yaklaşımı. Günün belirli bir zaman diliminde (örneğin 8, 6 ya da 4 saatlik aralıklarda) yemek yiyip diğer zamanlarda besin alımını durdurmak, bana daha dinç hissettiren ve sağlıklı beslenmemi kolaylaştıran bir düzen sağlıyor.
Ancak her bireyin metabolizması ve yaşam şekli farklı olduğu için, bu tür beslenme modellerinin herkese uygun olmadığını da belirtmek gerekir.
Glutensiz diyet konusunda ise, gluten intoleransı veya çölyak hastalığı olan bireyler için elbette doğru bir tercih olabilir. Fakat herhangi bir sağlık problemi yokken bu tarz kısıtlayıcı beslenme modellerine yönelmek, uzun vadede dengesizliklere yol açabilir.
Bu nedenle böyle bir diyete başlamadan önce mutlaka bir uzmanla görüşülmesini öneriyorum. Kısacası, popüler diyetlerin her biri belirli bir amaca hizmet eder; ancak önemli olan, kişinin kendi bedenini tanıması ve en uygun beslenme şeklini bir profesyonel rehberliğinde belirlemesidir.

.jpeg)